Türkiye Azerbaycan Dergisi, Hocalı’da yaşanan insanlık dramı ve iki ülke arasındaki kardeşlik hakkında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu ile bir röportaj gerçekleştirdi. Topçu, Türkiye Azerbaycan Dergisi’ne verdiği demeçlerde Hocalı ile ilgili olarak uluslararası camiadaki sessizliği eleştirdi ve “Bu yüzyılda böyle bir vahşet aklın, vicdanın ve insafın kabul edeceği şey değildir” diye konuştu. Azerbaycan ile ilgili birçok faaliyete imza atan ve Türk devlet kademesinde Azerbaycan konusunu en iyi bilen isimlerin başında gelen Topçu, Karabağ konusunda Türkiye’nin de tıpkı Azerbaycan gibi işgalin bir an önce bitmesi gerektiğini her fırsatta dile getirdiğini vurguladı. Türkiye ve Azerbaycan’ı “ikiz kardeş” olarak niteleyen Topçu ayrıca, Türkiye kamuoyunun da Hocalı’da yaşananlar konusunda son derece duyarlı olduğunun altını çizdi.
Türkiye Azerbaycan Dergisi’nin Yalçın Topçu ile röportajı….
Hocalı’daki insanlık dramının üstünden 27 sene geçtikten sonra baktığımızda neler görüyoruz? Hocalı’da yaşananların bıraktığı izler nelerdir?
Yalçın Topçu: Yakın dönemin en büyük insanlık dramlarından birisi Hocalı’da yaşandı. Uzun yıllar önce Anadolu’da yaptıkları vahşetin bir benzerini Birleşmiş Milletler’in kararlarında da Azerbaycan toprağı olarak kabul edilen ve hakikatte de öyle olan Karabağ’da, Ermeni kuvvetleri 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dâhil olmak üzere toplam 613 kişiyi katletti. Yaşananları yazan İzvestiya Gazetesi bile anlatacak kelime bulmada zorlanmış. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde birçoğunun yakılmış olduğu, gözlerinin oyulduğu tespit edildi. İnsanlık hamile kadınların karınlarındaki doğmamış bebeklere bile işkence edecek vahşeti nasıl izah edebilir, bilemiyoruz. Bölgede yaşayan Azerbaycan Türklerinin toplu imhası, yani jenosit uygulanması söz konusuydu. Bu vahim olayın psikolojik sıkıntısını uzun yıllardır halen üzerinden atamayan mağdurlar var. Toplumsal olarak acılar halen taze. Bu yüzyılda böyle bir vahşet aklın, vicdanın ve insafın kabul edeceği şey değildir.
Hocalı’da Ermeni katillerinin yaptığı jenosit dramı aslında bir milletin birliğini ve dirilişini de sağladı. Milletimiz düşmanın asla uyumadığını, en küçük fırsatta kirli yüzünü göstereceğini çok acı bir tecrübe ile anladı herkes. Dünya sessizliğe gömüldü, yapılan vahşeti izledi.
Hocalı’ya adaletin getirilmesi hakkında uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından herhangi somut bir inisiyatif alınmadığını maalesef üzülerek görüyoruz. Uluslararası toplum Hocalı’ya neden sessiz? Bu konuda dergimiz vasıtasıyla dünyaya nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Yalçın Topçu: Türk ve Müslüman haksızlığa uğrayınca dünyanın suspus olması yeni şahit olunan bir durum değildir. Dünyadaki egemen güçler açısından Türklere ve Müslümanlara karşı bir önyargı ve ötekileştirme olduğu Hocalı’da bir kez daha görüldü. Hocalı’ya susanlar Bosna’ya veya Filistin’e, Arakan’a çok mu tepki gösterdi sanki? Aynı merkezlerin hegemonyasında bir dünya kamuoyu söz konusu. Ancak Türk-İslam dünyası güçlü olursa dünyada bütün mağdur ve mazlumların sesi güçlü olur. Küresel çetelerin cirit attığı bir dünyada ne adaletten ne de hakiki insanlıktan bahsedebiliriz. Bize ve Venezuela benzeri ülkelerin insanlarına bizden gayrı dost yok.
Hocalı’da çekilen acıları görmeyen, feryatları duymayan ve bıraktığı izleri bilmek istemeyen bazı ülkelerde, asılsız Ermeni iddialarına dayalı yanlış kararlar alınmakta olduğunu görüyoruz. En son Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 24 Şubat günü sözde soykırımı anma günü olarak ilan etmesi doğal ve haklı bir tepkiyle karşılandı. Bu ve benzeri kararlar karşısında Türkiye ve Azerbaycan nasıl hareket etmelidir?
Yalçın Topçu: Bitmez tükenmez bir tiyatro oyunu sergileniyor yıllardır. Ne tarihi gerçekler gözetiliyor ne de bilimsel çalışmalara kıymet veriliyor. Nefret ve önyargıların belirlediği bir kadim düşmanlık her Nisan ayında Türkiye’nin önüne geliyor. Gerçi hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, havanda su dövüyorlar. Sözleri ve iddiaları hükümsüzdür. Tarih onları yalanlıyor. Yalancı ve iftiracı oldukları için arşivlerin açılması teklifine yanaşmıyorlar. 1915’e gelinen süreçte bir kısım ülkelerin gizli faaliyetleriyle Ermeni çeteler örgütlendi, silahlandırıldı, kışkırtılıp büyük Ermenistan vaadiyle birlikte yaşam duygusundan koparıldı ve belli bir süre terör ve çetecilik faaliyetleri ile eğitilip ardından nihayet ayaklandırıldı. Osmanlının en zayıf anında öldürücü darbe Ermeniler eliyle vurulmak istendi. Binlerce yıllık devlet tecrübesi olan Osmanlı öyle kolay pes edecek devlet değildi. Ermeni çetelerinin suikast ve yerli halka zulümlerine uzunca bir dönem sabredildi. Ne zaman ki bıçak kemiğe dayandı, bizce ve tarafsız kesimlerce de oldukça doğru, stratejik ve insani bir kararla “tehcir” uygulamaya konuldu. Tehcirin stratejik değeri devletin geçmiş doğru benzer uygulamalarından hareket edilmesidir. Vicdani yanı ise daha fazla kan dökülmesini önleme gayretidir.
Bundan 27 yıl önce Hocalı’da yaşanan dram, bir oldu bittiyle Ermenistan’a katılmak istenen Azerbaycan-Karabağ topraklarının Sovyet Rusya desteği ile Ermeniler tarafından işgali neticesinde gerçekleşti. Tıpkı 1915 döneminde Kars, Erzurum, Ardahan başta olmak üzere Anadolu’nun bazı bölgelerinde Ermeni çetelerinin Sovyet Rusya’dan güç alarak Türkleri katletmesi gibi. Esasında yaşanan acıların en önemli sorumlusu da Batı emperyalizmidir. Ruslar ve Batılı güçler Ermenileri kendi emelleri uğruna insafsızca, vicdansızca, bir maşa gibi kullanmışlardır. Ermeniler bunun hala farkında değiller. Bazı Avrupa ülkeleri sözde Ermeni soykırım iftirasını kendi iç siyasi çıkarları için kullanmaktadır. Lakin bu işten en büyük zararı da Ermenistan’da yaşayan Ermeniler görmektedir.
Bu mesnetsiz iddialar konusunda Azerbaycan ve Türkiye aynı tepkiyi göstermektedir. Durumu net şekilde STK’larımız üniversitelerimiz, basın organlarımız Batı kamuoyuna gösterecek çok güçlü bir ortak lobi oluştursalar, çok büyük bir faydası olur kanaatindeyim. Böyle bir ortak lobi faaliyeti vicdan taşıyan batı kamuoyunu harekete geçirebilir. En azından bu yolla Batı kamuoyunu doğru bilgilendirip kendi yönetimlerinin aldığı yanlış kararları engellemek mümkün olabilir. Türkiye’de çeşitli illerde yapılan birçok etkinlikle, Azerbaycan Türk’ü kardeşlerimize yapılan acımasız katliamları unutturmamak için çalışmalar yapılıyor ve kardeşlerimizin kederini paylaşmak için gayret sarf edildiğini görüyoruz. Birçok belediyemiz belediye meclisi kararlarıyla Hocalı soykırımını unutturmayan park ve heykeller yaptırdı.
Türkiye - Azerbaycan ilişkilerinde Hocalı’nın yeri ve önemi nedir?
Yalçın Topçu: Hocalı ortak acımızdır. Son yılların en büyük dramıdır. Değil Türk olmak, sadece insan olmak bile bu dramı bu vahşeti görmeyi ve en azından kınamayı gerektirir. Hocalı’daki vahşet büyük Türk milletine karşı bir meydan okumadır. Bunu görmezden gelmek mümkün müdür? Türkiye ile Azerbaycan arasındaki tarihi kardeşlik bağı bugün adeta altın çağını yaşıyor. Karabağ konusunda Türkiye de tıpkı Azerbaycan gibi işgalin bir an önce bitmesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyor. Eminim ki, Azerbaycan’ın öz toprağı yakın bir zamanda hürriyetine kavuşacaktır. Hocalı şehitlerine verilecek en büyük hediye de bu olacaktır. Bu vesileyle Hocalı şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle yad ediyor, Azerbaycan - Türkiye tek millet ve ikiz kardeşliğinin sonsuza kadar sürmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.
Siz Türkiye’de Azerbaycan hassasiyeti bilinen ve bölgeyi yakından tanıyan siyasetçilerden birisiniz. Türkiye de Hocalı’da yaşananların anlatılması adına neler yapılmalıdır?
Yalçın Topçu: Türkiye kamuoyu en az Azerbaycanlı kardeşlerimiz kadar bu konuya duyarlıdır. Onlarca şehrimizde bu dramı simgeleyen parklar ve heykeller var. Hemen her şehrimizde yıldönümleri büyük bir hüzünle ve ciddi katılımlarla anılıyor. İki devlet de durumun hassasiyetini bilerek gerekli önemi atfediyor diye düşünüyorum. Nihayetinde Hocalı’da yaşanan, tarih kitaplarına konu olan bir vahşettir. Düşmanlık duygularını kaşıyalım demiyorum, ama mazlumun ahının ve kanının yerde kalmaması adına bilinçleri kuvvetlendirecek faaliyetler yürütülmelidir. Hocalı dramını yaşayanlardan hayatta olanlar Türkiye’de de olayların iç yüzünü anlatacak etkinliklerde bulunuyor. Ama bütün bu faaliyetlerin benzeri AB ülkelerinde ve ABD’de medya kuruluşlarımız, üniversitelerimiz, ticaret odalarımız ve STK’larımız eliyle yapılmasının çok faydalı olacağı kanaatini taşıyorum.
Sizin görüş ve önerilerinizi çok önemsiyoruz, söyleyecekleriniz bizim çalışmalarımıza önümüzdeki süreçte ışık tutacak bir yol gösterici olacak. Son olarak, dergimiz hakkında görüş, dilek ve önerilerinizi alabilir miyiz?
Yalçın Topçu: Azerbaycan ile Türkiye büyük lider Haydar Aliyev’in deyişiyle “bir millet iki devlet”tir. Ben de her fırsatta “ikiz kardeş” tabirini kullanıyorum. Birimizin eline diken batsa, diğerinin yüreğine ateş düşer. Kıblemiz, soyumuz, kültürümüz, kökümüz hatta kaderimiz aynı. Bu birlikteliği, ortak kültürün güzelliklerini yansıtmanın en güzel yolu medya ve kitle iletişim araçlarıdır. Bu noktadaki çabanızı kıymetli görüyor ve takdirle karşılıyorum. Ortak geleceğimizin felsefesi ve heyecanı sizin gibi yayın organlarının çabalarıyla oluşacaktır. Bu noktada hem tarihi zenginliğimize vurgu yaparak hem de bugün dünya üzerinde yaklaşık 300 milyonluk bir potansiyeli olan Türk dünyasını da ihmal etmemeliyiz. Türk birliği fikrinin ve Türk-İslam birliği fikrinin dünya barışı için, medeniyet değerleri için Avrupa Birliği’nden daha büyük bir nimet olduğunu her fırsatta dile getirmeliyiz. Biz sıradan bir millet değiliz; dünyaya büyük medeniyetler hediye etmiş büyük bir milletiz. Bu noktada yeni nesillerin de özgüvenini artırıcı, analitik düşünce ile bilinçlenmesini sağlayıcı bir yayın politikası takip etmenizi önerir, başarılarınızın devamını dilerim.